İnsanların sürekli bir yerlere yetişmek zorundaymış gibi hissettiklerini fark ettiniz mi? Sürekli zamana karşı bir mücadele içindeyiz ve her şeyi hızl
İnsanların sürekli bir yerlere yetişmek zorundaymış gibi hissettiklerini fark ettiniz mi? Sürekli zamana karşı bir mücadele içindeyiz ve her şeyi hızlıca yapmak zorundaymışız gibi bir dönem başladı. Artan sosyoekonomik zorluklar nedeniyle insanlar her geçen gün gelecek kaygısı yaşıyor ve strese giriyorlar. Şimdi bu sıkıcı sürece biraz ara veriyoruz. Bugün sizleri ofis masanızdan ya da koltuğunuzdan kaldırıp sakin ve mutlu bir semte götürüyorum. Sizi sokağın kaldırımlarını hissedebileceğiniz, özlediğiniz, çocukluğunuzdaki huzuru görebileceğiniz mutlu insanlar semti Kuzguncuk’ta ağırlayacağım.
Sokaklarını dolaşmadan önce acaba bu güzel semtin nasıl bir tarihi var, ismini nasıl aldı diye küçük bir araştırma yaptım. Bu konuyla ilgili bilinen rivayet, Kuzguncuk’un eski adının Altın Kiremit anlamına gelen Hrisokeramos olduğudur. II.Lustinos tarafından 565/578 yıllarında yapılan ve çatısında altın yaldızlı kiremitlerle kaplı olan bir kiliseden geldiğidir. Eski isminin Kosinitza olarak anıldığı ve zamanla bozularak Kuzguncuk şeklini aldığı yine rivayetler arasındadır. Evliya Çelebi’ye göre ise bu ismin Fatih zamanında buraya yerleşmiş olan Kuzgun Baba isimli veliden alındığıdır.
İstanbul’un Asya kıtasında ilk Musevi yerleşim bölgesi Kuzguncuk’tur. Avrupa Musevileri tarafından, kutsal topraklara varmadan önceki son durak olarak kabul edildiği ve herhangi bir nedenle bu kutsal topraklara gidemeyenlerin hiç değilse Kuzguncuk’a yerleşip orada ölmeyi ve gömülmeyi vasiyet ettikleri bilinir. Bu yüzden semtte geniş bir Musevi Mezarlığı olduğu bilinir. Eskiden bir Musevi köyü olarak anılan bu güzel semt, tarihi boyunca farklı kültürlerin harmanlandığı hoşgörü semti olarak anılır. Günümüzde İstanbul’un Anadolu yakasının sahil ilçesi olan Üsküdar’a bağlı olan bu samimi mahalle ile İstanbul’da olduğunuzu unutabileceğiniz bir ana şahitlik edebilirsiniz. Musevilerin yaptığı sinagoglar, Ermeni ve Rumlardan kalan kiliseler, Müslümanların yaptığı camiler ile harmanlanmış kültürel bir zenginliğe sahip. Camilerinde ezan, kiliselerinde çan, sinagoglarında hazan olan saygılı bir semttir. Serdar Pekkan’ın dediği gibi: Ne zaman bir öğlen vakti vursam kendimi Kuzgunköy’e aynı Hristiyan kumrular, aynı Müslüman güvercinler, aynı hahamın elinden serptiği buğdayları yerdi.
Şimdi hazırsanız sahilden bu güzel semte giriş yapıyoruz. Kuzguncuk’a ilk giriş yaptığınızda İcadiye caddesi, sizleri yılların yaşanmışlıklarıyla dolu ağaçlarla birlikte karşılayacak.
Kuzguncuk Bostan’ı
Kuzguncuk sahilden başlayarak tepeye kadar uzanan bu cadde, eskiden bir dereydi. Yukarıdan aldığı suları, denize doğru taşıyan bir dere…Kuzguncuk bu derenin sağına ve soluna kurulmuştu. Sağ ve sol tarafta bulunan bostanlar bu dere ile beslenerek verimli topraklar haline gelmişti. Derenin caddeye dönüşmesi ve yerleşim yerlerinin artması nedeniyle yalnızca sol tarafta kalan İlya’nın bostanı olarak bilinen Kuzguncuk bostanı kaldı. Daha sonra İlya vefat edince varisleri arasında miras kavgası olur ve o bölgeye sürekli proje yapmak isterler. Kimi zaman okul ya da hastane yapılmak istenirken kimi zaman özel siteler yapılmak istendi ancak Kuzguncuk halkı bu bölgeye sahip çıkmak için sürekli direndi. Bostanları için verdikleri mücadeleyi 2015 yılında kazanarak bu alanın bostan olarak muhafaza edilmesine karar verirler. O günden sonra bu bostan her biri yaklaşık olarak 6 metrekarelik alanlara bölünerek kuzguncuk halkına kurayla dağıtılır. O yıl dilediğini ekip biçme hakkına sahip olan bu kişiler mahsullerini sadece kendileri tüketebilmektedir. Her yıl bir başka Kuzguncuk sakini tarım yapma şansına sahip olur. Semtin nefes alma alanıdır. Özellikle yaz akşamları toplanıp gece sinemaları izledikleri alandır.

Kuzguncuk 2 sinagog, 1 Ermeni kilisesi 2 adet Rum Ortadoks kilisesi ve camilerin bulunduğu, tüm dinlerin birbirine saygı duyduğu tarihi bir semt.
Uryanizade Ahmet Efendi Camii,
Kuzguncuk’ta 2. Abdülhamid’ in şeyhülislamlarından Üryanizade Ahmed Esad efendi tarafından yaptırılan camiidir. 1860 yılında 40 günde inşa edildiği rivayeti vardır. İlk yapımında caminin bir kısmının kayıkhane olarak inşa edilmiş ancak ilgili bölüm günümüzde kullanım alanı dışındadır. 2013/2017 yılları arasında toplam 4 yıllık restorasyon süreci sonrasında yeniden ibadete açıldı. Denize nazır martı sesleriyle namaz kılabileceğiniz güzel bir atmosferi ile tarihe tanıklık edebileceğiniz bir eser.
Kuzguncuk Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi
İlk ahşap kilise olarak hafızalara kazınan bu yapı Patrik Isdepanos zamanında, hassa mimarı Hovhannes Amira Serveryan’ ın desteğiyle inşa edilmiştir. Beşiktaş’taki Surp Asdvadzadzin Kilisesi’ne benzer bir kubesi var. Mihrap bölümünün arkasında çift katlı kubbeli bir çan kulesiyle birlikte inşa edildi. Kutsal Sofra bölümünün iç kısımları kubbeli ve altın kaplamadır. Avlu bölümünde ise 1910 tarihli bir çeşme bulunur. 1967 yılında bezemeler eklendi.2005 yılında renovasyon çalışması yapılarak Patrik Mesrob’un kutsamasıyla birlikte yeniden ibadete açılmıştır.

Kuzguncuk Camii
1950-1952 yılları arasında Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nin hemen bitişiğine yapıldı. Semtin sakinlerinin katkılarıyla inşaatına başlanan bu camiinin arsası, kilise tarafından tahsis edilmiştir. Buna karşılık olarak camiinin kubbesi kilisenin kubbesi ile aynı boyutta yapılarak teşekkür edilmiştir. Saygının mimarisi olarak adlandırılan bu yapıt 2005 yılında restore edilerek halen ibadet için kullanılmaktadır.

Aya Panteleimon Rum Ortodoks Kilisesi
1831 yılında inşa edilen bu kilise daha sonra1872 yılında çıkan yangın ile büyük bir hasar almış. Mimar Nikola Zilo tarafından yeniden tasarlanarak 1880-1882 yılları arasında yeniden ibadete açıldı. Bahçesine özel tasarım bir çam kule eklenerek giriş kapısı olarak kullanılmaya başlandı. Kilisenin en önemli özelliği ise ayazmasının olmasıdır. Ayazima yani kutsal su anlamına gelen , eski bir Pagan geleneği Hristiyanlık’a geçen bir gelenektir. Eskiden Apollon Tapınağı’nda bulunan bu su kaynağı şifa ve kehanet için kullanılırdı. Daha sonra Hristiyanlık’a geçildi ve bu gelenek devam ettirildi. Her yıl 27 Temmuz’da ziyaretçiler gelerek bu geleneği yaşatıyorlar.


Perihan Abla Sokağı
Perihan Abla dönemin en çok sevilen dizilerinden bir tanesiydi. Belediye, o dönemde dizinin çok sevilmesi ve toplumda kabul görmesiyle birlikte sokağın adını Perihan Abla Sokağı olarak değiştirmek istedi.Yalnız sokağın mevcut isminin Üryanizade Camiisinden alması nedeniyle mahalle halkı sokağın adının değiştirilmesini istemedi ve hemen bitişiğindeki Ayhan sokak ismi revize edilerek Perihan Abla Sokak yapıldı.

Marko Paşa Köşkü
19.yüzyılda yaşamış ve “Paşa” unvanını alan ilk doktor olan Marko Paşa yoğun bir şekilde doktorluk yaparken verdiği güzel hizmetlerin karşılığında Padişah Abdulaziz’in doktorluğu görevine getirildi. Çok sayıda hasta gelmesi ve Padişah Abdulaziz’in görevleri nedeniyle artık hastalarıyla ilgilenemeyen Marko Paşa’dan herkes şikayetçi olmaya başladı. Meşhur “Anlat derdini Marko Paşa’ya” deyimi buradan geliyor. İstanbul Boğazı’nı kucaklayan bu köşk zamanında Hayat Bilgisi dizisinin çekildiği yerdir. Yüksek tavan mimarisi ile göz dolduran bu köşk şimdilerde okul olarak kullanılıyor.
Simitçi Tahir Sokak,
Semtin en güzel sokaklarından bir tanesi olup Türk evlerine ait izler taşıyan ve gözlerimizi alamadığımız çok güzel yapılara sahip. Dikkat ederseniz bu sokaktaki tüm evlerde cumbalar var, Türk evi dediğimiz zaman aklımıza ilk gelen özelliklerden bir tanesi cumbalardır. Farklı yapı ve renklerde cumbalar mevcut olup burada 2 farklı cumba mevcut. Bunlardan dik açılı gelen cumbalar geleneksel Türk evine ait cumbalardır. Diğer çeşidi biraz kırık eğimli ve 3 hattan oluşan cumbalardır. Bir rivayete göre bu tip 3 hattan oluşan cumbalar Hristiyan evleridir. Neden olarak şunu gösterirler, İstanbul’da bazı kilise apsislerinin dış duvarları bu şekilde yapılmış olup baba, oğul ve kutsal ruhu temsil etmektedir. İşte buradan yola çıkarak bu evlere Hristiyan evleri olduğu söylenir.

Yapmadan Dönme:
-Kuzguncuk sahilinde deniz havası almadan,
-Renkli evlerde fotoğraf çekilmeden,
-Perihan Abla Sokağı’na gitmeden
-Kilise,cami ve sinagogları gezmeden,
-Kuzguncuk bostanında yetişen mahsulleri ve doğasını görmeden,
-Yaz aylarında akşam sineması izlemeden,
-Simitçi Tahir Sokağı’nda cumbalı Türk evlerini görmeden,
-Nail Kitapevi’nin üst katında kahvenizi yudumlarken kitabınızı okumadan,
-Bicanefendi Sokağı’nın sonunda İstanbul manzarasını izlemeden,
-Sokaklarında kaybolmadan …
Yeni trend cafe ve patisserieleriyle yeni lezzetler keşfedebileceğiniz, sokaklarında yürürken geçmişe gideceğiniz, insanların ve dinlerin birbirine saygılı sokakları soluyabileceğiniz, kedilerini sevebileceğiniz bolca güzel fotoğraflar çekebileceğiniz bir gezinin sonuna geldik. Zaman kaybınızı minimize etmek için aşağıda sizin için bir rota oluşturdum. Telefonunuza kopyalayarak tüm yerleri kolaylıkla bulabilirsiniz. Deneyimlerini dört gözle bekleyeceğim. Bir avuç dolusu güzel anı biriktirdiğiniz ve rotanızın mutluluğa çıktığı yeni bir seyahatte görüşmek üzere.
Özkan YILDIKO 1yol1hikaye 
Kuzguncuk Rotası:
https://maps.app.goo.gl/zTJbfVz58pr8ahbaATürkHaberMagazin sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.

